MÜZİK TUTKUM-II
- Mustafa Sari
- 4 Mar 2018
- 5 dakikada okunur
Bir önceki yazımda belirttiğim gibi (MÜZİK TUTKUM I), müzik bağlamında bir enstrüman çalmayı hep istemişimdir. Bu isteği yerine getirmek için çabalarım, buna bağlı olarak istediğim ölçüde olmasa bile, başarılarım da oldu. Nitekim, üflemeli enstrümanlardan çifte dışında, kaval ve ağız armonikasını da çalabiliyordum. Bu gelişmeler bekarlık döneminde oldu. Evlendikten sonra onlarla pek ilgim oldu diyemem. Radyo ve teyp yolu ile sevdiğim ezgileri dinliyordum. Ancak, radyo ve teyp beni pek doyurmuyordu. Bu nedenle, kaliteli bir müzik seti almak istiyordum. Elazığ Fırat Üniversitesinde araştırma görevlisi (o yıllardaki karşılığı ile asistan) olarak çalıştığım dönemdi. Kaliteli bir müzik seti, aldığım maaşa göre, satın alma gücümü zorluyordu. Bu sırada nasıl olduysa bir mucize oldu ve elimize toplu sayılabilecek bir para (beş bin lira kadar) geçmişti. Gençlik ve spor bayramı hafta sonunu da içine alan bir tatil olmasından yararlanan bir aile dostumuz arabaları ile Bünyan’dan bizi ziyarete gelmişlerdi. Onlarla birlikte Gaziantep’e gittik. Hanımlar oradan o yıllarda moda olan ve ülkemizde üretilmeyen pyrex yemek takımı gibi bir takım mutfak ve ev eşyaları almak istiyordu. Gaziantep’e varınca, bir lokantada yemek yedikten sonra bir alış veriş pasajına girdik. Hanım, almak istediklerine bakarken ben de müzik setlerine bakıyordum. Bir mağazanın vitrininde albenisi de güzel, kalitesi de iyi olan bir müzik seti gördüm: Dual marka Alman malı bir müzik seti. Dinledim, kontrol ettim. Çok beğenmiştim. Elimizdeki paranın dört bini ile onu aldık. Çocuklar gibi seviniyordum. Bu müzik setini evin salonuna kurduk. Yıllarca bize hizmet etti. Ailecek bu setten kaliteli müzik parçaları dinledik. Söz gelimi, klasik batı müziği parçaları (Beethoven’in 9. ve 41.senfonileri, Ravel’in Bolerosu, Carl Orff’un Carmina Buranası, Bizet’in Carmen’i, Verdi’nin Aida operası, Rossini’nin Sevil Berberi, Rodriguez’in Gitar Konçertosu, Korsakov’un Orta Asya Steplerinde vb) dışında, Perez Prado, Paul Mauriat ve Deep Forest gibi orkestraların pek çok eserlerini (Il Silenzio, El Condor Pasha, Marta’s Song vb) sayabilirim. Müzik bağlamında arabeskin ise yaşamımda hiç yeri olmadı.
Yıllar akıp gitti ve akademik yaşamım Adnan Menderes Üniversitesinde noktalandı ve emekli oldum. Yaşamımda yeni bir dilim başlamıştı. Dersler, araştırmalar, lisans-üstü eğitim çalışmaları ile dolu olan bir yaşam temposundan sonra dingin bir dilime geçilmişti. İçimde, doğrusunu söylemem gerekirse, bir boşluk oluşmuştu. ‘Nelerle oyalanabilirim’ diye kendime soruyordum. Almanya’da Almanca kursları sırasında tanıdığım bir Fransız hanımı anımsadım. Seyrek de olsa onunla yazışıyorduk, yılbaşlarında da birbirimize karşılıklı iyi niyet kartları atardık. Derken bir kart daha aldım ondan. Emekli olduğunu ve oyalanmak için yontuculuk kurslarına kayıt yaptırdığını yazıyordu. Bunu anımsadım ve ben de benzer bir uğraşı bulayım istedim. İlk fırsatta Halk Eğitim Merkezine gittim. Oradan elim boş döndüm. Çünkü öyle bir hizmetin verilmediğini öğrendim.
Aklıma notalara bakarak bir enstrüman çalmak geldi. ‘Solfej dersleri alırsam hem oyalanmış, hem de o kronik dileğimi yerine getirmiş olurum’ diye düşündüm ve arayışlara girdim. Böyle bir hizmetin verildiği bir yeri de buldum : ‘4 SES AKSM’ tabelalı Aydın Kültür ve Sanat Merkezini buldum. Isteğimi ilgili sekretere ileterek kaydımı yaptırdım. Bu arada Muammer Sun tarafından yazılan ‘Solfej 1’ adlı kitabını aldım. Akşam üzeri kitaptan biraz giriş dersleri ile ilgili açıklama ve bilgileri okudum. Ertesi gün ilk derse girdim. Öğretmenimiz Barış adında Klasik Batı Müziği eğitimli genç biri idi. Sıkılmadan ilk dersi tamamladım. Ancak, sınıf arkadaşlarım torunum yaşında çocuklardı. Kafam çok karıştı. Ertesi hafta aynı gün ve saatte ikinci derse, yeni kaydolan ilk okul üçüncü sınıf öğrencisi olan bir kız çocuğunun elinden tutarak sınıfa girdim ve öğretmenimize ‘torunumla geldim’ dedim. Gülüştük. O dersi de tamamladık ve ders sonunda öğretmen bizlere, ‘kitabınızın şu sayfasındaki şu parçanın notalarını ezberleyip gelin !’ demez mi?!.
Eve gelince benim yaşımda olan biri için o parçanın notalarını ezberlemenin nerdeyse imkansız olduğunu ve torunum yaşında olan öğrencilerin arasında işimin olmadığını anladım. Ertesi gün de merkeze giderek öğretmenimize bu işi yürütemeyeceğimi söyleyerek affımı istedim. Böylece, ‘Kırkından sonra saz çalınamaz’ atasözünün yerindeliğini, solfej tutkumun da başlamadan bitmiş olduğunu öğrenmiş oldum.
Bu tablo karşısında bulunduğum kentte, hatta pek çok kentte emekliler için yaşlarına uygun eğitim veren bir merkezin olmadığını düşündüm. Bu düşünce de emeklilik sürecinin bir tür kahve köşelerinde veya şurada burada ‘ölümü bekleme süreci’ olduğu kanısına vardım. . Voltaire’in şu sözlerini anımsadım : ‘Zamanı değerlendiremeyen insanlar birer zaman yeme makinası olarak kabul edilmelidir’. Demek artık ben de bir tür zaman yeme makinesi olmuştum
Bu tablo karşısında, kendi kendime armonika ya da mızıka ile hiç olmazsa basit ezgileri notalar ile çıkarmayı denemeye karar verdim. Bu amaçla elimde bulunan bir mızıkayı notalarını öğrenerek çalmayı düşünüyorum. Bu konuda ilgi duyanlar için kısa bir bilgi de sunmak istiyorum.
Mızıka üflemeli çalgılar grubunda yer alan bir müzik enstrümanıdır. Grubundaki diğerlerinden farklı olarak hem üflenerek hem de nefesin çekilmesi ile ses verir.
Temelde iki mızıka çeşidi vardır : Diyatonik ve kromatik.
Diyatonik Mızıkalar : Değişik sayıda (10-24) delikleri olan ve yalnız majör (temel) notaların bulunduğu bir mızıkadır. Ara sesler (diyez, bemol) ancak bend (bükme) adı verilen bir teknikle elde edilir. Bükme tekniği, ilk beş delikte içe çekme (draw bend) ve son beş delikte dışa üfleme (blow bend) biçiminde olur (Aşağıda 10 delikli diyatonik bir mızıka ve deliklere rastlayan notalar verilmiştir).


Diyatonik mızıkalar, bend tekniğinin uygulanması nedeniyle blues, caz, rock, country ve folk müziklerinde daha yaygın olarak kullanılır.
Kromatik Mızıkalar : Temel notalar dışında ara ses tonlarının elde edildiği bir mızıka çeşididir. Bunlarda bend tekniği yerine, yanda bulunan pompa/piston itilerek ara ses tonları elde edilir. Yaylı bir düzenek ile pompaya bağlı bulunan bir plaka sesleri yarım perde kapatarak ara seslerin elde edilmesini sağlar. Böylece kromatik mızıkalar yalnız bir delikten ara tonları ile 4 nota üretir ve 12 delikli bir mızıka 3 oktavlık ses tonları verir. Bu nitelikleri ile kromatik mızıkalar klasik, pop ve caz başta olmak üzere, diğer müzik çeşitleri için de kullanılabilir (Aşağıda, yaklaşık 40 yıllık olan 12 delikli kromatik mızıkam ve deliklere rastlayan notalar verilmiştir).


Notalar : do re mi fa sol la si do….
Harfler : c d e f g a b c ….
Mızıka çalmaya karar verdikten sonra ön çalışma olarak elimde bulunan 24 delikli bir diyatonik mızıka ile 12 delikli kromatik mızıka için deliklere rastlayan notaları çıkararak el yazımla çıkardığım toplu bilgi aşağıda sunulmuştur.

Notalara uyarak mızıka çalmada can alıcı nokta bir delikten tek nota çıkarmaktır. Bu konuda ansiklopedik kaynaklarda üç teknik önerilmektedir :
1) Dil yuvarlama: Genetik bir özellik olup herkes yapamaz. Burada tam olarak dilini u şekline getirilir, yuvarlanan dil mızıkaya yapıştırılır.
2) Dil ile kapatma: Dil kullanılarak üfleyecek delik açık diğer delikler kapatılır. Mızıkayla hava alış-verişi yuvarlanan dilin ortasından sağlanır. Etraftaki delikler dille kapatılır.
3) Balık dudağı (düz üfleme): Ayna karşısında bir süre çalıştıktan sonra dudaklar balık dudağı şekline getirilir ve havanın girip çıkması için sadece bir delik genişliği kadar yer bırakılır.
Hangi Tür Müzik ?
Bu soruya karşılık vermek benim için pek kolay değil. Çünkü, yaşamım boyunca müzik zevkim de değişti. İlk ve orta okul döneminde halk müziği daha çok ilgimi çekmiştir. Özetlemek gerekirse, lise yıllarında şarkılar, fakülte yıllarında pop müzik, müzikaller (Keşanlı Ali Destanı, Kiss me Kate, Evita, Neşeli Günler gibi), fakülte sonrası yıllarda da klasik batı müziği (özellikle opera) ve çok sesli müzik devreye girmiştir. Şimdi ise, önceliklerim (halk müziğimiz ve opera) olsa da, hemen hemen her türden müzik eserlerini severek dinlerim. Ancak, bu, her türden her örneği severek dinlerim anlamına gelmez. Dinleyeceğim müzik eserinin hoşuma gitmesinde bazen parçanın ezgisi, bazen de sözleri, bazen de her ikisi etkili olmaktadır. Birkaç örnek vereyim: Türküler (Bu Gün Bayram Günü Derler, Yolun Sonu Görünüyor vb), özellikle Rumeli Türküleri (Çalın Davulları, Bulut Gelir Pare Pare vd), kimi film müzikleri (Dr. Jivago, Mohikanların Sonu vb).
Müzik eseri seçiminde halkın büyük çoğunluğunun eğilimini anlamakta güçlük çektiğimi itiraf etmeliyim. Yapılan anketlerde, halkımızın çoğunluğu muhafazakar ve milliyetçi olduğunu belirtmektedir. Bu sonuçlara göre, halkın çoğunun öz çalgımız bağlamayı ve öz ezgilerimiz türküleri tercih etmeleri beklenebilir. Oysa, çoğunluk, özellikle gençlik, her nedense, arabesk türünü tercih etmektedir. Bunu, bazı TV kanallarının düzenledikleri yarışmalarda verilen oylardan anlıyoruz. Bağlama ve türkülerin böyle bir tablo karşısında yaşamasında alevi vatandaşlarımızın çabaları önemli bir yer tutmaktadır. Kişisel görüşüme gelince, ırkçılığa hayır; ama sanatımıza (müzik dahil) ve dilimize sahip çıkılmasından yanayım.
Comments